İçeriğe geç

Görme olayı nasıl olur kısa ?

Görme Olayı Nasıl Olur? Felsefi Bir Bakışla Görmenin Kısa Ama Derin Hikâyesi

Bir filozof için görmek, sadece gözün yaptığı bir eylem değildir; o, bilincin dünyayla kurduğu ilk ve en karmaşık ilişkidir. Işık, retina, sinirler, beyin… Tüm bu biyolojik süreçler birer araçtır; ancak görme dediğimiz şey, bu araçların ötesinde bir anlam kurma eylemidir. Görmek, sadece bir şeyi fark etmek değil, aynı zamanda o şeyle varoluşsal bir bağ kurmaktır. Bu yazıda “görme olayı nasıl olur?” sorusuna yalnızca fiziksel değil, etik, epistemolojik ve ontolojik açılardan yaklaşacağız.

Görme: Fizyolojik Bir Gerçek, Felsefi Bir Gizem

En yalın tanımıyla görme olayı, ışığın bir nesneden yansıyıp gözün retinasına düşmesi, oradan sinirsel iletiler aracılığıyla beyne ulaşması ve görüntüye dönüştürülmesiyle gerçekleşir. Yani görme, fiziksel bir süreçtir. Ancak bu açıklama, “görmek nedir?” sorusunun yalnızca yüzeyini çizer. Çünkü insan yalnızca gözle görmez; zihinle yorumlar, kültürle şekillendirir, duygularla anlam yükler. İşte bu noktada görme, felsefi bir eyleme dönüşür.

Epistemolojik Perspektif: Görmek Bilmek midir?

Epistemoloji, yani bilginin doğasıyla ilgilenen felsefe dalı, “görmek” kavramını sıkça sorgular. Antik Yunan’da Sokrates’ten itibaren “görmek” ile “bilmek” arasında güçlü bir bağ kurulmuştur. “Görmek, hakikate ulaşmanın ilk adımıdır.” Ancak modern felsefe, bu bağı sorgulamıştır. Çünkü her gördüğümüz şey gerçeğin kendisi midir? Yoksa zihin, gördüğünü yorumlarken onu dönüştürür mü?

Kant’a göre insan, şeyleri olduğu gibi değil, zihninin biçimlendirdiği şekilde görür. Yani görme olayı, bir tür aktif inşa sürecidir. Göz yalnızca algılar; ama anlamı kuran, zihindir. Dolayısıyla “görmek” bir bilgi edinme biçimi olduğu kadar, bir bilgi üretme eylemidir. Bu bakışla, görme aslında insanın kendi zihinsel sınırlarını da ortaya koyar.

Ontolojik Perspektif: Görmek ve Var Olmak

Ontoloji, yani varlık felsefesi, “görme”yi varlığın açığa çıkışı olarak ele alır. Heidegger’e göre görmek, bir şeyi “orada” kılmaktır. Görülmeyen şey, varlık alanında eksiktir; ancak görüldüğünde, bilinçle temas eder ve anlam kazanır. Bu nedenle görme, yalnızca bir alımlama değil, varoluşun doğrulanmasıdır. “Seni görüyorum” cümlesi bu açıdan yalnızca bir gözlem değil, bir tanıma, bir kabullenmedir.

Bu yönüyle görme, hem var olanın görünür kılınması hem de öznenin kendi varlığını kurmasıdır. İnsan, başkasını gördüğünde yalnız onu değil, kendi bilincini de fark eder. Bu, felsefi açıdan “görülmek arzusu”nun da temelinde yatar: İnsan, var olduğunu ancak başkası tarafından görüldüğünde derinden hisseder.

Etik Perspektif: Görmenin Sorumluluğu

Etik açıdan görmek, yalnızca algılamak değil, tanıklık etmektir. Bir şeyi gördüğümüzde ondan sorumlu hâle geliriz. Bir acıya, bir adaletsizliğe ya da bir güzelliğe tanık olmak, bizi ahlaki bir eyleme çağırır. Susan Sontag’ın “Başkalarının Acısına Bakmak” adlı eserinde belirttiği gibi, görmek aynı zamanda etik bir yükümlülük taşır. Çünkü görmezden gelmek, var olanı inkâr etmektir.

Toplumsal düzeyde de bu böyledir: Görülen şeyin kabulü, farkındalık yaratır; görülmeyen şey ise yok sayılır. Bu yüzden “görmek”, insanlık bilincinin en temel sorumluluğudur. Felsefi olarak görme, bir etik tutumun başlangıcıdır.

Görmenin Sınırları ve Yanılsaması

Her görme bir seçimdir; neyi gördüğümüz kadar neyi görmediğimiz de anlamlıdır. Modern toplumda bilgi bombardımanı altında, insanın “görme eşiği” değişmiştir. Artık her şey göz önünde ama hiçbir şey gerçekten “görülmüyor.” Bu durum, felsefi olarak bir görme krizidir. Görme, anlamın değil, dikkat ekonomisinin parçası hâline gelmiştir. Bu yüzden bugün en önemli felsefi soru belki de şudur: “Gördüğümüzü gerçekten görüyor muyuz?”

Görmek Üzerine Düşünsel Sorular

  • Bir şeyi görmek, onu anlamak için yeterli midir?
  • Görülmeyen bir gerçek, var olmaya devam eder mi?
  • Görmek, başkalarına karşı ahlaki bir sorumluluk doğurur mu?
  • Modern çağda görme, bilgi mi üretir yoksa algı mı manipüle eder?

Sonuç: Görmek, Bilincin Penceresi

Görme olayı kısa bir biyolojik süreç gibi görünse de, insan zihninin derinliklerinde etik, epistemolojik ve ontolojik katmanlar taşır. Görmek; bilmek, var olmak ve sorumluluk almak anlamına gelir. Göz, ışığı alır ama anlamı kuran bilinçtir. Görmenin bu felsefi derinliği, bizi bir kez daha şu soruyla karşı karşıya bırakır: “Gerçekten neyi görüyoruz — nesneyi mi, yoksa kendimizi mi?”

Etiketler

#GörmeOlayı #Felsefe #Epistemoloji #Ontoloji #Etik #Düşünce #Algı #Bilinç

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort
Sitemap
https://tulipbetgiris.org/prop money